Anadolu Yakası Mutlu Son Hizmeti Ebru
Anadolu Yakası Mutlu Son
bakacağım. Sen de gelir misin?”
“fakat güneş battı batacak!”
“Vaktim olur bir ihtimal…”
Yan yana yürüdüler. Ayrı ayrı yaşantıları, ayrı ayrı duyguları
olan iki kıta gibiydiler; bir ilişki kurulamıyordu aralarında.
“Bir domuz yakalayabilsem!”
“Geri dönüp barınakla uğraşacağım gene.”
İki çocuk, sevgiyle kin arasında bocalayarak, şaşkın şaşkın
birbirlerine baktılar. Yüzme havuzunun ılık tuzlu suları,
bağlarırıp çağrışmalar, su sıçratmalar, gülüşmeler, zor bela yetti
onları tekrar birleştirmeye.
Yüzme havuzunda bulacaklarını sandıkları Simon, orada
değildi.
Ralph ile Jack, dağı görmek için deniz kıyısına koşunca,
Simon birkaç adım onların ardından gitti, sonra durdu.
Kaşlarını çatarak, bir çocuğun ufak bir ev ya da bir kulübe
haline sokmak istediği kum yığınına bakakaldı. Sonra döndü,
nereye gittiğini bilircesine ormana daldı. Simon ufak tefek,
cılız, sivri çeneli bir oğlandı. Gözleri öyle ışıl ışıldı ki, Ralph
aldanmış, onu neşeli ve sempatik bir yaramaz sanmıştı. Kalın
telli bir yığın kara saç öne doğru dökülüyor, alçak ve enli
alnını nerede ise örtüyordu. Şortundan arta kalan paçavralar
vardı üstünde. Jack şeklinde o da yalınayaktı. Zaten esmerce olan
terle cilalanmış tenini, güneş iyice koyulaştırmıştı.
Anadolu Yakası Mutlu Son
Simon, udönemin bıraktığı yara izinden yürüdü; ilk sabah
Ralph’ın tırmandığı büyük kayanın yanından geçti, sonrasında
ağaçların içinde sağa döndü. Buralarda yürümeye alferadımlarıyla, en küçük bir çaba harcamaya yanaşmayanların
bile, kolayca fakat doymadan yiyebileceği meyveler veren
ağaçların altında ilerledi. Dönümlerce yer kaplayan bu
ağaçların dallarında, hem çiçek bununla beraber meyve vardı ve olgun
meyveleri güzel kokusu, çiçeklere dadanan milyonlarca arının
vızıltısı, her bir yana yayılmıştı. Simon’un ardından koşan
küçükler, burada yetiştiler ona. Mevzuştular, bağlarıra çağıra
anlaşılmayan sözler söylediler. Simon’u ağaçlara doğru
sürüklediler. Simon, akşam güneşi aydınlığında, arıların
gürültüsü içinde, erişemeyecekleri meyveleri bulup onlara
verdi. Yaprakların örttüğü en güzel meyveleri kopardı, uzanan
sayısız ellere dağıttı onları. Küçükleri doyurduktan sonra,
durup çevresine göz gezdirdi. Küçükler, iki ellerinde avuç
dolusu meyve, sır vermeyen gözlerle ona bakıyorlardı.
Simon küçüklerden uzaklaştı, ancak iyice dikkat edilince
görülebilen bir patikada yürüdü.
Son yorumlar